İstanbul’un Pay-i Taht kabul
edildiği 857 (1453) tarihinden 1247 (1831) yılına
gelinceye kadar kayıtlarda ve eski kitaplarda devlet
ricali ve memurları arasında “Şehremini” ismine
tesadüf olunmaktadır.
Fakat, İstanbul’un fethinden önce başkent edinilmiş
olan Bursa ve Edirne’de “Şehremini” sıfatıyla
bir memur istihdam edildiğine dair bir kayıt ve bilgi
elde edilememiştir.
Bundan dolayı, Şehremini unvanı ve görevinin
Bizanslılardan alındığı zannedilmektedir. Çünkü
şehreminlerine verilen tamirat ve inşaat görevinin
İstanbul’un fethinden önce Subaşı tarafından ifa
edildiğine Tac’üt Tevarih’in şu fıkrası delalet
etmektedir: “Fatih, İstanbul’u teshir ve sur ve
bârûsunu ta’mir ettikde Süleyman Bey nam kulunu
İstanbul Subaşısı ta’yin ile ta’mir-i şehri ana
tevfiz eyledi.”
Şu halde, Osmanlı hükümeti İstanbul’da
yerleştikten ve kurulduktan sonra Bizans idare
teşkilatından bazı usuller aldığı gibi Şehremini
unvan ve görevini de almıştır.
Bizanslılar zamanında şehreminlerinin devlet
binalarının tamirlerine memur oldukları, surların
üzerindeki kitabelerden anlaşılmaktadır.
Şehreminlerinin esas görevlerinden biri de sarayda ve
şehrin diğer yerlerinde hükümete ait inşaat ve
tamiratın malzeme ve sairesini tedarik ederek bedelini
ve çalışanların ücretlerini tesviye ve hesaplarını
tutmaktan ibaretti. Şu açıklamalar gösterir ki,
şimdiki şehremini tabiri ile o zamanki şehremini
tabiri arasında kelime benzerliğinden başka münasebet
yoktur. Fatih Kanunnamesi’nde şehreminlerinin rütbe
ve maaşı ile elkabı hakkında izahat veriliyorsa da
görevi gösterilmemektedir. Ezcümle Kanunname’de
deniliyor ki:
“Meratibde; Defter Emini, anun altında Şehr Emini,
anun altında Reisü’l Küttab otururlar. Ve Şehr
Emini yüz yirmi akçeye mutasarrıf olur... Ve Defter
Emini ve Şehr Emini Bölük Ağaları’na tasaddur ede.
Amma Defter Emini pâyede Defterdâr’a karîbdir. Şehr
Emîni, Reisü’l Küttab’a da tasaddur ede.”
Kanunname’de, Saltanat hanedanı ile bütün memurlara
elkablar tahsis olunduğu gibi şehremini için de şu
elkab ile hitab edilmesi açık şekilde ifade
edilmiştir:
“Şehremini ve Reisü’l Küttab’a böyle yazıla:
İftiharu’l e’ali ve’l e’azım, muhtaru’l ehali
ve’l ekarim, el-muhtassu bi-mezid-i inayeti’l
meliki’d daim.”
Şehremini, yalnız pay-ı tahtta değil, vilayetlerde,
önemli şehir merkezlerinde de vardı. Mesela Evliya
Çelebi o zaman Osmanlı hakimiyetinde bulunan
Budapeşte’nin amir ve hakimlerini saydığı sırada
orada bir şehremini bulunduğunu zikrettiği gibi
Bağdad için dahi: “Kırkbirinci hakim şehreminidir
ki, askeri yokdur. Amma şehrin cümle umuru bundan
sorulur” demektedir.
Yine Evliya Çelebi, Saraybosna şehrinden bahsederken
“Şehremini ile şehir kethüdasının cümle esnaf ve
tüccar ve a’yan ve eşrafa sözü geçer” demesine
bakılır ve Bağdat hakimleri arasında “Kırkıncı
zabit Mimarbaşı’dır ki beş yüz adamı ile kale
imaretindedir” tarzındaki izahatı dikkat nazarına
alırsa taşradaki şehreminlerinin imar ve inşaat ile
meşgul ve muvazzaf olmayıp görevleri şehir
kethüdalığından ibaret olduğu anlaşılır. Kahire
şehrindeki Şeyhu’l Beled’in de bunlara karşılık
bir memuriyet olduğu zannedilmektedir.
Evliya Çelebi, eserinin bir başka yerinde şöyle
diyor:
“Mahsuldar-ı emanetdir. Her şey bu şehreminlerinin
eliyle olur. Miri meremmatı ve binaları bunun eliyle
tamir olunur. Senevi iki, üç bin kise muhasebesi
görülür. Üç yüz nefer tevabii vardır.”
857 (1453) tarihinden 1247 (1831) tarihine kadar devam
eden şehreminliği, anılan tarihte kaldırılmıştır.
Gerçi, 1271’de (1855) tekrar ihdas edilmişse de, eski
şehremaneti ile bunun bir münasebeti yoktur.
Yeni Şehremaneti
Özellikle 19. Yüzyılda, bugün ‘belediye
hizmetleri’ dediğimiz hizmetler layıkıyla yerine
getirilmiyordu. Hem İstanbul halkı, hem de
İstanbul’a gelen Avrupalı ziyaretçiler bu durumdan
şikayetçiydiler. Devlet ricali de bu gibi tenkitleri
işitiyordu. Bundan dolayı, 1271 (1855) tarihinde Avrupa
belediyeleri tarzında bir Şehremaneti kurulması
ihtiyaç halini almıştı.
Bu ihtiyaçlar doğrultusunda Meclis-i Ali-i Tanzimat
kararıyla kurulan ‘’şehremaneti’’ ve
‘’şehir meclisi’’ İstanbul’da çağdaş
belediyecilik anlayışının bir başlangıcı
olmuştur.
16 Ağustos 1855 tarihli Takvim-i Vekayi’de yayınlanan
resmi tebliğe göre, ‘’Dersaadet ve Bilad-ı
Selase’de şehremaneti unvanıyla bir memuriyet-i
cedide yapılması ve icap edenlerden mürekkep bir
şehir meclisi kurulması’’ öngörülüyor; aynı
zamanda o güne kadar şehir hizmetlerini yürütmekte
olan İhtisab Nezareti lağvediliyordu.
Şehremaneti Nizamnamesi, İstanbul halkının temel
ihtiyaç maddelerini sağlamak; narhı düzenlemek; yol
ve kaldırımları yapmak; kentin temizlik işlerine
bakmak; çarşı ve pazarları denetlemek ve önceden
İhtisab nezareti tarafından toplanan devlet vergi ve
resimlerini hazine adına toplamak görevlerini
şehremanetine veriyordu. Şehremaneti şehremini, şehir
meclisi ve komisyondan oluşuyordu. Şehremini,
İstanbul’da oturan her sınıf Osmanlı’dan temayüz
etmiş esnaftan oluşan 12 kişilik şehir meclisine
başkanlık yapıyordu. Padişah tarafından göreve
atanan şehremini, aynı zamanda Meclis-i Vala’nın da
doğal üyesi vasfına sahipti.
Şehir meclisi, haftada iki gün toplanıyordu. Temel
ihtiyaç maddeleri ve narhla ilgili konularda karar
mercii olan meclis, şehrin temizlik ve tanzimi için
Meclis-i Tanzimat’a sunulmak üzere layihalar
düzenliyordu.
Şehremanetinin kendine ait gelir kaynakları yoktu.
Emanete ait hizmetler devlet bütçesinden
karşılanıyordu.
1271’de Şehremaneti adıyla kurulmuş olan yeni
memuriyetten beklenilen fayda elde edilemedi. Bir yıl
sonra Şehir Meclisi teşkilatı lağvedildi ve ileriye
tehir edildi.
Bu karışıklık hali 1274 (1857) yılına kadar devam
etti. 1857 yılında, Avrupa’da bulunmuş ve
şehircilikle ilgili konularda bilgi sahibi olan
kimselerden oluşan bir komisyonun İstanbul’da
belediyenin ne tarz ve şekilde olması gerektiğine dair
görüş belirtmesi istendi. Komisyon, bir mazbata
düzenleyerek bu konudaki görüşlerini arzetmişse de,
bu görüşler doğrultusunda bir tasarrufta bulunulup
bulunulmadığına dair bir bilgi tespit edilmemiştir.
Daha sonra hükümet, yine Avrupa görmüş, bilgili ve
ihtisas sahibi kimselerden bir komisyon teşkil ederek
“Nümune Dairesi’ni kurdu. İstanbul’u on dört
belediye dairesine bölen 28 Aralık 1857 günlü
nizamname uyarınca, bir bakıma ‘pilot bölge’
olarak belirlenen
Beyoğlu ve Galata’dan oluşan Altıncı Belediye
Dairesi bir süre için Şehremaneti’nin temel
hizmetlerini üstlendi.
6 Ekim 1868 günlü Dersaadet İdare-i belediye
Nizamnamesi ile, diğer dairelerin de faaliyete
geçirilmesine başlandı, ancak bu uzun bir zaman aldı.
Dersaadet İdare-i Belediye nizamnamesi ile kurulması
kararlaştırılan on dört belediye dairesinin
tamamının açılmasına gelirlerin yetersizliğinden
dolayı imkan bulunamamış iken, 5 Ekim 1877 günlü
Dersaadet Belediye Kanunu ile önceki yasal düzenlemeler
kaldırılmış ve İstanbul şehremanetinin 20 daireye
ayrılmasına karar verilmiştir. Bu Kanuna göre
şehremanetinin organları arasında şehremini,
şehremaneti meclisi ve Cemiyet-i Umumiye-i Belediye
bulunuyordu.
İstanbul’daki belediye dairelerinin sayısı ve
belediye işlerinin yürütülmesi konusundaki kararlar
zaman zaman değişiklik gösterdi ve sonunda Cemil Paşa
17 Kanun-ı Evvel 1328 (30 Aralık 1912) tarihli geçici
kanunla İstanbul’da 9 idare şubesine sahip bir
Şehremaneti teşkil ettirdi. Böylece, belediye muamele,
icraat ve harcamalarını bir merkezde toplattırdı. Bu
kanunla, eski belediye dairelerinin hükmi şahsiyeti
şehremanetinin şahsiyeti içinde eritiliyordu.
Cumhuriyet’in ilanına kadar, önemsiz bazı
değişikliklere rağmen, belediye işleri bu kanun
çerçevesinde icra edildi. 3 Nisan 1930 tarihli Belediye
Kanunu ile şehremaneti, görevlerini İstanbul
Belediyesi’ne devretti.
|