BODY A { TEXT-DECORATION: none } A:hover { TEXT-DECORATION: none }

İslam'da Hisbe ve Osmanlı'da İhtisab

 

HİSBE: “İnce hesap ve ince hesap” anlamında arapça bir kelimedir. Şeriat ahkamı ve yönetilen İslam devletlerinde genel ahlakı, kamu düzenini korumak ve denetlemekle görevli teşkilata HİSBE denir. İslamî kaidelerin tatbikatını yerinde kontrol ve pazarda fiyatlar ve ölçü tartı aletlerini denetleyen yani hisbe işini yürüten kişiye MUHTESİB denir.

İHTİSAB ise yapılan bir işin mükafatını yalnızca Allah’tan beklemek anlamında güzel bir haslettir. “Sizden herhangi birisi inanarak ve mükafatını yalnız Allah Teâlâ’dan umarak oruç tutarsa gelmiş ve gelecek günahları bağışlanır.” hadisinde olduğu gibi.

Konusu dinî-örfî ilkeler ışığında ve dengeli bir şekilde fert, toplum, devlet hakları ile kamu ahlak ve düzeninin korunması olan hisbe faaliyeti (ve teşkilatının oluşumu) müslümanlar için hüküm olarak far-z-ı kifaye’dir. Ancak bir kimsenin marufu yahut münkeri bilen ve gereğini yapabilecek konumda bulunan yegane kişi olması durumunda hisbe onun için farz-ı ayn hükmündedir. Münkeri değiştirmeye gücü yetmeyenlerin de kötülüğü kalben kınamaları farz-ı ayn’dır.

İslam’da muhtesib’in eda ehliyeti (hür ve mükellef) ve müslüman olması şarttır. Muhtesbin müslüman ve alim (müctehid) olması hisbenin sıhhat şartı iken hür ve mükellef olması vücub şartıdır.

Hz. Peygamber Efendimiz asr-ı saadette bizzat muhtesib olduğu gibi kadın sahabileri de hisbe faaliyetlerinde de görevlendirmiştir. (Cinsiyet farkı gözetilmemiş ancak kılık-kıyafet yönetmeliği gibi keyfi bir uygulamaya gidilmemiştir.)

Bunlardan başka muhtesibde adalet, güzel ahlak, güvenilirlik gibi faziletlerin bulunması ihtisabın adap ve şartlarından sayılmıştır. Öte yandan marufla münkeri ayırt edemeyecek kadar cahil (cuhela) olan kişilerin hisbe faaliyetine katılması haramdır. Münkeri engellemeye çalışırken daha kötü sonuçlara yol açacak kadar nezaketten yoksun (kaş yapayım derken göz çıkaran) kimseler için de aynı hüküm geçerlidir.

Hisbe faaliyetleri, muhtesib için hukukî-resmi bir görevin icrası mahiyetinde ve dinen de farz-ı ayn niteliğinde bir görevdir. Muhtesibin yardımcı tayin etme yetkisi vardır. Hizmetine karşılık kendisine maaş tahsis edilir. (1) Müteahhirin ulemasınca verilen bu fetva sonunda ihtisab, iktisab, iltibas, iltimas, ihtiras ve intikam’a dönüştüğü zamanlar olmuştur. Çünkü işin içine ücretin girmesiyle karşılığını sadece Allah’tan bekleme duyarlılığı kaybolmuştur.

Muhtesible Mezalim Mahkemesi Başkanı (Yargıtay) Kadı (Hakim), Şurta (Polis), Müftü ve Şahit arasında benzerlik ve farklılıklar vardır. Muhtesip kadı gibi kul hakları hususunda yapılan dava başvurusunu kabul etme yetkisine sahipse de cinayetler ve haddi gerektiren suçlar hakkında hüküm veremez. Kadıdan farklı olarak muhtesibin münkeri ortadan kaldırmak için bizzat cebri müdahelede bulunma yetkisi varsa da, toplum düzenini sağlamaya çalışan hisbe teşkilatının istibdat organı haline dönüşmesi engellenmiştir. Çünkü hisbe idarî kadılık ve kazai bir makamdır.

Muhtesib ile şurta (polis) arasında dayanışma ve yardımlaşma münasebeti mevcuttur. (Fahr: trafik polisi gibi) Muhtesible müftü arasındaki benzerlik, her ikisinin de halkı dini konularda bilgilendirip uygulamaya teşvik açısındandır. Muhtesiple şahit arasındaki benzerlik ise her ikisinin de hakların korunması için şüphe yahut zanna yer vermeyen kesin bilgiye dayanarak gördükleri aşırılığın giderilmesine çalışmasıdır.

Hisbenin konusu ve muhatabı: Hisbe kişi, toplum ve devlet haklarını ihlale yönelik fiiller ve bunların failleridir.

Hisbe teşkilatının görev alanı temel üç ana başlık altında toplanan birçok hususu kapsamaktadır:

a) Allah hakkı.

b) Kul hakkı.

c) İki yönü de bulunan haklar.

Birinci Grup Haklar ve

Görevler Şunlardır:

1- Ezanın vaktinde okunması.

2- Cemaatle ibadetlerin zamanında edası.

3- Cuma ve bayram namazlarının ifası.

4) İbadetlerdeki alenî ihlaller ve bid’atlere engel olunması.

5) Taşkınlık ölçüsüne varan eğlencelerin, sarhoşluk verici içki kullanımının, sınır aşan kadın-erkek ilişkilerinin engellenmesi.

6- Muamelatta (genelde) haramların, özel ve fasid-batıl akit (sözleşme)lerin, hile ve aldatmaların, ölçü-tartı alet ve birimlerinde sahtekârlığın önlenmesi.

7- İhtiyaçtan kaynaklanmayan dilenciliğin menedilmesi.

8- Ehliyetsiz din adamlarının halkı yanıltmasına fırsat verilmemesi.

İkinci Grup Haklar

ve Görevler:

1- İhmal ve imkansızlık yüzünden harap olan yol, su kanalı, kanalizasyon vb. altyapı tesisleriyle ibadethanelerin ve savunma sistemlerinin tamirinin sağlanması.

2- İşçi-işveren anlaşmazlıklarının çözülmesi.

3- Komşu haklarına tecavüzün engellenmesi.

4- Her türlü meslek ahlakı ihlalinin önlenmesi.

5- Borçluların temerrüdünün önlenmesi.

6- Kanunlara riyatin temin edilmesi.

Üçüncü Grup Haklar ve

Ödevler:

1- Toplu taşıma araçlarında yahut kamuya ait alanda kadın-erkek ilişkilerinde dinî-ahlakî kurallara bağlılığın sağlanması.

2- Taşıtlarda aşırı yüklenmenin engellenmesi.

3- İşçi, köle, yetim ve hayvan haklarının korunması.

4- Kaybolmuş çocukların bakımı. (yedirip içirilmesi.)

5- Yolların temiz tutulması ve aydınlatılması.

6- Kamu yararına aykırı inşaatlara izin verilmemesi gibi faaliyetlerdir.

İslam tarihinde teşkilatın kuruluş aşamasında hisbe ve muhtesib yerine Amilüs-Sûk (Pazar Zabıtası) tabirine rastlanmaktadır.

Osmanlılar’da ise daha ziyade “İhtisap Ağası” veya İhtisap Emini (veya Çarşı Ağası) denilen muhtesib devletin kuruluşuyla birlikte ortaya çıkmıştır. Kadı tayin edilen her yerde üstlendiği sorumluluklarla onun yardımcısı durumunda olan bir de muhtesib bulunuyordu. Muhtesibin görev ve yetkileri ihtisab kanunnamelerinde etraflıca belirtilmiştir. Mesela: Fatih Sultan Mehmet devrine (1451-1481) ait İstanbul İhtisab Kanunnamesi’nde Allah’ın yarattığı herşeyin hukukunun görülüp gözetilmesinde muhtesibin sorumlu olduğu görevlerinin ictimaî, iktisadî, adlî ve dinî alanları kapsadığı belirtilmiştir.

Tebdili kıyafet yaparak padişah adına memleketi karış karış dolaşan Sadrazam (Başbakan)’a eşlik eden muhtesib esnafı denetler, şehir halkının sosyal yaşantısını inceler, mahalle bazında, köylerde halka zarar veren kişileri tesbit eder ve ayaküstü vereceği tazir hükmündeki ceza-i müeyyidelerle toplumu hasta eden mikroplarla (!) mücadele, Koruyucu Hekimlik görevini yapardı.

Osmanlı toplumu sürekli kontrol altında tutma gibi önemli bir görevi yüklendiği için muhtesibde müslüman ve erkek olma (asr-ı saadetten farklı olarak) mükellefiyet, adalet, kudret, ilim, ilmiyle amel etme gibi vasıfların bulunması, ayrıca dinî ve ahlâki vazifelerini hakkıyla yerine getirebilmesi için de bu konularda bilgili olması nedeniyle muhtesibleri ilmiyye sınıfından medreselerin eski mezunlarının tayinleri ve teklifleri ile yapılmıştır. (Devlet burada ideolojisini hakim kılma uğruna beceriksizvasıfsız ve ehliyetsiz kişilere bu alanda görev ve yetki tanımamıştır.

İhtisab Nizamnamelerine göre muhtesibin adlî ve idarî göreve yet-kileri işlenen ve tesbit edilen suçun oranına göre dayak (falaka), hapis ve sürgün şeklinde üçe ayrılmıştır. Bunlardan hapis ve sürgün cezalarını Bab-ı âli’ye (Başbakanlığa) bildirirdi.

Osmanlı’da hisbe müessesesinin ünvanı Mecelle ile İhtisab Nezareti’ne İhtisab Ağası’nın ünvanı da İhtisab Nazırına (Bakan) çevrilmiştir. Fakat 1267 yılında yapılan bir düzenleme İhtisab İşleri Zabtiye Müşirliği’ne devredilerek İhtisab Nezareti kaldırıldı. Aynı makam görevini 1851 yılında Ticaret Nezaretine devretti. Bu düzenlemeden beş ay sonra İhtisab Nezareti tekrar kuruldu. Bundan üç yıl sonra 1855 İhtisab Nezareti tekrar lağvedilerekg örevleri yeni kurulan Şehr emanetine (Belediyeye) devredildi.

Günümüz Türkiye’sinde ise bugün özelde ölçü ve tartı aletleri, fiyatlar ve karaborsacılığın, genelde meslekî ilkelerin/standartların denetimi Başbakanlık Türk Standartları Enstitüsü’nün (TSE) tesbitleri doğrultusunda Maliye, Ticaret, Sanayi ve Sağlık Bakanlıkları ile belediyelerin, çevre temizliği ve imar-inşaat işlerinin denetimi İmar ve İskan Bakanlığı ile belediyelerin dinî hizmetler ve görevlilerinin denetimi Devlet Bakanlığı kanalı ile Diyanet İşleri Başkanlığı’nın, eğitim kurum ve görevlilerinin denetimi Milli Eğitim Bakanlığı’nın ve kalpazanlık ile fuhşun önlenmesi de İçişleri Bakanlığı’nın (Polis’in) sorumluluğu altındadır.

Ayrıca adlî idarî ve askerî alanda yargı denetleme ve soruşturma Adalet Bakanlığı’nca ilgili birimler eliyle polis ve askerî zabıtan tarafından yürütülmektedir. Muhtesibin birinci, ikinci ve üçüncü grup haklar ve görevlerin icra ve ifası Cumhuriyet Türkiye’sinde daha sistemli olarak yürütülmektedir.

Ancak mevcut yasaları itibariyle elbisesi üzerine dar gelen ülkemizde her alanda yetişkin insan anlamında bir kaht-i rical dönemi yaşandığı bir gerçektir. Zirâ düzen iki yüzlü sahte kimlik ve kişiliğe sahip bireyler yetiştirmektedir. Açık gözlü birinci grup kendisini devlet yerine koyup kendi siyasî ideolojisini kanun gibi dayatmakta, karşı geleni vatan haini ve devlet düşmanı ilan etmektedir. Çekik gözlü ikinci gurup ise kendisine yapılan zenci muamelesine dayanamayıp siyasî arenada aslında özünde ruhuna inanıp uygulamasına sahip çıkmadığı demokrasi, laiklik, hukukun üstünlüğü, insan hakları, sosyal ve çağdaş kavramlarını siper edinerek devletin cidarına dokunup zarını delmeye çalışan bir kuluçka gibi çaba göstermektedir. Hülasa her iki zümre de (münafık gibi) asıl kimliğini gizleyerek yaşamaktadır. Değilse bu millet kimin erkek kimin ürkek, kimin dinci kimin dinsiz, kimin vatansever, kimin vatan haini olduğunu çok iyi bilmektedir. Bence beyaz kelebeklerimizin başındaki örtüyü değil müslüman gibi görünüp keşişe benzeyen tipleri örten maskeyi açıp bakmak gerekmektedir. Birisi kimliğini müslüman milletten gizlemekte, diğeri de kanun karşısında konuştuğum şeyler suç sayılır diye devletin hükmî şahsiyetinden gizlemektedir. Birincisi münafıklıktır, ikincisi de takiyye. Nerde kaldı Hasbiyellah diyenler, Hasbünallar çekenler? Nerde kaldın ey Allah’ın rızasını isteyen ihtisab sahipleri? Muhabbetimiz muhtesibin muntesiblerinedir. Nevşehir’in meşhur zabıtası (Çarşı Ağası) Melavbi’li Nuri Efendi nerdesin?

Anladığım kadarıyla ihtisab müessesesi toplum düzenini bozan şahıslarla mahkemelik olmadan gerekli uyarı, ceza ve denetlemeyi yapan bir öncü makamdır. Günümüzde bu kurumun resmi uzantıları ile birlikte vakıf ve dernek gibi gönüllü kuruluşlar da vardır. Mesela Tüketiciyi Koruma Derneği, Türkiye Diyanet Vakfı ve TOBB gibi. Türk-İş, DİSK, TÜSİAD, KESK vs. fert ile devlet, işçi ile işveren arasında hakemlik yapan kuruluşlar da ihtisab amacıyla kurulmuş olabilirler. Ancak ihtisab kelimesinden sapmalar olmuş artık herkesin kendi adına ve hesabına çalışan ve umduğunu da Allah’dan değil tüyü bitmedik yetimin hakkından tahsil ettikleri sürece hiçbir hayır kuruluşu, kurum, birlik, organ, kriz merkezi, sendika, oda, dernek, vakıf kendisinden beklenini veremeycektir. Çünkü ortalıkta vakıf insan kalmadı. Artık herkes ahiret yerine dünyayı tercih etmektedir.

Kim kime dum duma. Deli Dumrullara kalmış bu dünya.

BÖCEKBAŞI

Osmanlı Devleti’nde özellikle son asırlarda hırsızlıkları önlemek ve hırsızları yakalamakla memur gizli bir zabıta görevlisiydi. Böcekbaşı yakaladığı sanıkları suçunun türüne göre Ağakapısı’na, ihtisap nazırlığına (Bakanlık) veya Baba Ca’fer zindanına gönderir, suçu sabit olanları çeşitli şekillerde cezalandırırdı. Bu cezalar dayak, hapis, kulak kesme veya idama kadar varabilirdi. Halk arasında “Eski kulağı kesiklerden” tabirinin kaynağı bu kulak kesme mağdurlarına aittir.

Böcekbaşı kıyafet olarak siyah kuzu derisinden üzeri yeşil kalpak, sırtına dar yenli uzun cepken, mavi şalvar ve kırmızı çizme giyerdi. (O dönemin böcekbaşıları yaşasaydı devleti soyup soğana çeviren, milleti tüyü yolunmuş kaza döndüren hırsızlara nasıl bir ceza verirdi merak ediyorum.)

Kaynaklar:

1) T.D.V. İslam Ansiklopedisi, c. 18, 1998. İst.

2) T.D.V. İslam Ansiklopedisi, c. 6, 1992. İst.

Not: İstanbul’da Çırağan Sarayı’nda yapılan AGİT Zirvesi neden Türkiye Cumhuriyeti’nin başşehri Ankara’da yapılmadı? Büyüme uğruna Osmanlı’ya hakaret edenler acaba Osmanlı’nın inşa ettiği (1720 yılında Damat İbrahim Paşa tarafından hanımı Fatma Hatun için yapılmıştı) Çırağan Sarayı’nda misafir eğlemeden biraz utanmışlar mıdır?